“Hak yarattı âlemi, aşkına Muhammed'in
Ay ü günü yarattı, şevkine Muhammed'in
Ol! dedi oldu âlem, yazıldı levh ü kalem
Okundu hatm-i kelam, şanına Muhammed'in
Hep Erenler geldiler, dergâha yüz sürdüler
Zikr-i tevhit ettiler, nuruna Muhammed'in
Veysel Karani kazandı, ahir yine özendi
Sekiz Uçmak bezendi, aşkına Muhammed'in
Ferişteler geldiler, saf saf olup durdular
Beş vakt namaz kıldılar, aşkına Muhammed'in”
Bu haftaki yazımıza, “Bir garip öldü diyeler üç gün sonra duyalar, soğuk su ile yuyalar şöyle garip bencileyin” diyen büyük halk şairi, sevginin yüreği, secdenin gönlü, ilahi aşkın sembolü, halkın yüreğinde yatan Yunus Emre’nin bir şiiriyle giriş yaptık. Amacımız, yazımızın başlığından da anlaşılacağı üzere, Yunus Emre’yi değerlendirmek ya da anlatmak değil. Halkın yüreğinde yatan bu halk şairinin adını taşıyan Yunus Emre Enstitülerinin amacı, faaliyetleri ve geleceğe dair rolleri üzerine bazı değerlendirmelerde bulunmak. Yakınlarda Peygamber Efendimizin 1443. doğum yılını (Mevlit Kandilini) tüm İslâm âlemi olarak kutladık. Kandil yakmak, fiziki hayatı aydınlattığı gibi, şüphesiz ilim ve irfan yolunda yakılan kandilllerin de geleceğimiz açısından ayrı bir önemi olduğu aşikârdır. İşte bu kandillerden birisi de Yunus Emre Enstitüleridir.