Bügün sınıfta biz bir film izledik. Adı “Hokkabaz”dı. Komedi bir filmdi. Bir yandan güldürücü bir yandan da düşündürücü filmdi. Orada geçen olayları anlatayım.
Filimin başında iki çocuğu görüyoruz. Onlar arkadaşlar, beraber büyüyorlar. Büyüyünce de hokkabaz oluyorlar. İskender işte hokabaz, arkadaşı Orhan onun yardımcısı. Onlar gözlerine ameliyat yaptırmak istiyorlar ve para kazanmak için turneye çıkmaya karar veriyorlar. İskender eniştesine gidip karavanı istiyor, ama orada babası yaşıyormuş. O Çanakale’ye sehitliğe gitmek istiyormuş. İskender turneye babasını da dahil etmek zorunda kalıyor. Onlar yolculuğa çıkıyorlar. Yolda İskender’in babası Sait Bey çok ilginç bir şey yapıyor, çok komik sahnelerdi... sonunda onlar bir köye geliyorlar. Köyde birileri düğüne hazırlanıyorlarmış. İskender’in düğünde bir program yapmasını istiyorlar. İskender ve Orhan sahneyi hazırlarken gelinle tanışıyorlar. Sonra akşam oluyor ve düğün başlıyor. İskender de programına başlıyor. Çok iyi ve ilginç oyunları gösteriyor. Sonra sıra büyük oyuna geliyor ve seyircilerden birisi lazım oluyor ve sahneye gelin çıkıyor. İşte burda her şey başlıyor...
Gelin o sihirli kutunun içine giriyor ve kayboluyor. Herkez çok şaşırıyor, ne olduğunu kimse anlamıyor ve hokabazı suçlamaya başlıyor. Buradan biz ne anlıyoruz? Gelin kayboldu, demek ki kaçtı. Yani bu adamla evlenmek istemiyordu. Onu zorla mı evlendirmek istıyorlardı? Evet, benim aklıma hemen böyle bir soru geldi. Ben şöyle düşündüm: Acaba burada aşk mı anlatılacak? Belki kızın sevgilisi vardır, belki onunla kaçtı. Ama aslında bu kadar basit değildi.
İskender, Orhan, Sait Bey Çanakkale’ye doğru gidiyorlar. Yolda bir insana doğru karşılaşıyorlar. O insanın kimin olduğunu biliyor musunuz? Evet, o gelindi. Adı Fatma. Yolda, Fatma, o adamla evlenmek istemediğni, anne ve babasının olmadığını, sadece ağabeyinin olduğunu anlatıyor. Beraber yolculuk yapıyorlar. İskender kızı beğeniyor, onun babası da beğeniyor ve oğluna hep “Bu kızı al” diye söylüyor. Ben de “Onlar herhalde evlenecekler.” diye düşünüyordum. Ama aniden her şey değişti. Kız onları kandırıyor ve kaçıyor. İskendere bir mektup bırakıyor. Mektupta onları çok sevdiğini, İskender’e hokabazlıkla uğraşmaya devam etmesini, babasına iyi bakmasını vb. şeyleri yazıyor.
İskender çok değişeverdi. Artık günlerini koltukta oturarak geçiriyor,hayata olan zevkini kaybediyor. Orhan ise programları düzenliyor, para kazanıyor ve gözlerine ameliyat yaptırıyor. İskender’e gelip, koltuktan kalkmasını, yeniden yaşamaya başlamasını söylüyor. Son sahneyi hiç unutmayacağım. İskender suyla dolu kutunun içine giriyor, bu bir oyundu. Sait Bey yeni karavanı gösteriyor. Çanakkale’deki arasını satmış ve yeni karavan almış. Aniden Orhan’ın aklına İskender geliyor, koşarak eve geliyor, kutuyu açıyor ama İskender’in gözleri kapanık, nefes almıyor. Ben çok üzüldüm. İlk olarak İskender için, sonra babasına, çünkü o oğlunu kaybediyor ve Orhana, çünkü o kendisini suçlayacak. Ben bunları düşünürken yine bir şey oldu. İskender ölmemiş, o sadece nefesini tutuyormuş. Herkes gülüyor, seviniyor. Böylece film bitiyor.
Bu filmi ben “Oyun”a benzettim. Orada da çok sürprizler vardı. Hokabaz Büyük İskender. Para kazanmak için turneye çıkıyor. Orada da akıl almaz olayları yaşıyor, bir bayanı beğeniyor, o da İskender’i kandırıp gidiyor. Kısacası bizim hokabazımız başarsızlığa uğruyor. Sonuçta her şeyi bırakıp evde oturuyor, yani strese giriyor. Ama yanında babası vardu, on numara arkadaşı vardı. Daha neyin gereği var? Her zaman yakın adamların yanında olsa çok iyi. Onlara güvenebilirsin, herhengi dakikada yardım isteyebilirsin. Bence ancak kötü günlerde bu dünyada yalnız olup olmadığını anlayabilirsin, yani senin gerçek arkadaşların var mı, seni destekleyen insanlar var mı? Hayat böyle işte, bir gün ikinci güne binzemıyor, ama şunu unutmamak lazım: Her sorun kendisiyle hayatımızı daha iyi yapabilen, daha zenginleştirebilen hediye getirir.
Yazan:Begimay Cumaşova
Kırgızistan Türkiye Manas Üniversitesi
Okuman:Recep Yürümez
Konusu:Seyrettiğiniz filmi anlatınız.
RSS beslemesi, bu iletideki yorumlar için