Çokdilliliği üçdillilik yönünden teşvik etmek yalnız AB tarafından
desteklenmemiştir. UNESCO 1999’da “çokdilli eğitim” deyimini
anadil, bir bölgesel ya da ulusal dil ve bir uluslararası dil olmak
üzere eğitimde en az üç dil kullanımına referans olarak benimsemiştir.
1950’ler gibi erken bir dönemde Hindistan hükümeti çokdilli bir
eğitim politikasının anahatlarını ortaya koymuştu. Bu eğitim
politikası, anadilde, bölgesel (ya da ulusal) dilde genel iletişim
dili olarak Hintçede ve klasik dillerden birinde — Sanskritçe, Pali,
Arapça ya da Farsça — eğitimi kapsamaktadır. Tasarı, 1961’de
revize edildikten sonra üç dil formülü (TLF) olarak adlandırıldı ve
şu dillerde eğitimi kapsadı; bölgesel dilde, Hintçe-konuşulmayan
alanlarda Hintçede ya da Hintçe-konuşulan alanlarda diğer Hint
dillerinden birinde, ve İngilizce ya da bir başka Avrupa dilinde.
AK (1995a), Beyazkitap’ta (Whitebook), bütün Avrupa vatandaşları
için üçdilliliği bir politika hedefi olarak seçti. Anadilden ayrı olarak,
her vatandaş en az iki “toplum dilini” öğrenmelidir. Bu politika
hedefi Barselona’da AB Konseyi Kararı (2002) ile takip edildi. Bu
aşamada, “anadil” kavramı üye devletlerin resmi dilini ifade etmek
için kullanılıyordu ve Avrupa’nın birçok vatandaşı için “anadil” ve
“resmi devlet dili”nin örtüşmediği gerçeği göz ardı edildi (Extra
ve Gorter 2008: 44). Aynı zamanda, “toplum dilleri” kavramı diğer
iki üye devletin resmi dilini ifade etmek için kullanıldı. Son dönemdeki
AK belgelerinde, uluslararası yüksek prestije sahip bir yabancı
dil (İngilizce bilinçli olarak ifade edilmedi) ve “komşu dil” olarak
adlandırılanlardan biri ifadeleri kullanıldı. Bu son kavram bir kişinin
gerçek yaşamdaki kapı komşularının dilini değil komşu ülkelerin
dillerini anmaktadır. Daha yakın zamanlarda AK’nın bu konudaki
düşüncesi gelişti ve 2008 Tebliği’nin 4.1 nolu paragrafı Bütün
dillere önem verilmesi olarak adlandırıldı:
Artan hareketlilik ve göçün mevcut bağlamında, ulusal
dilde (dillerde) uzmanlaşmak, başarılı entegrasyon ve
toplumda aktif bir rol oynamak için temel oluşturmaktadır.
Yerli olmayan kişiler bu nedenle ev sahibi ülkenin dilini
kendi ‘bir-artı-iki’ kombinasyonlarına dahil etmelidir.
Toplumumuzda kullanılmayan dilsel kaynaklar da vardır:
farklı anadillere ve evde, yerel ve komşuluk ortamlarında
konuşulan diğer dillere daha fazla değer verilmelidir.
Örneğin, farklı anadillere sahip çocuklar — ister AB’den
ya da üçüncü bir ülkeden — bulundukları okula ikinci bir
dil olarak eğitim dilini öğretme zorluğu getirirken, diğer
taraftan sınıf arkadaşlarını farklı dilleri öğrenmeye ve
diğer kültürlere açık olmaya motive ederler.
Toplumlar arasında daha fazla bağlantıyı göz önüne alan
bir bakışla, çokdillilik ve kültürler arası diyaloğa yönelik
Komisyon’un danışma grubu (Group of Intellectuals for
Intercultural Dialogue) (2008) ayrıca, düşüncesinden
uygun şekilde yararlanılması gereken ‘kişisel seçilebilen
dil’ kavramını geliştirdi.
CoE, öğrenilmesi gereken dil sayısını açıkça belirtmeden, dil
öğreniminde ve bireylerin erken yaştan başlayarak çokdilliliği
geliştirmelerinin desteklenmesinde öncü bir rol oynamaktadır
ve bütün dillere değer verilmesi gerekliliğini sürekli olarak
vurgulamaktadır. Ayrıca, değişken ve kısmi yetkinliklere
yönelik fikir ortaya koyarak ilginç bir bakış açısı eklemiştir.
1969 Kararı üzerine inşa edilmiş olan Avrupa için bir yoğunlaştırılmış
modern dil eğitimi programı, 814 No’lu Tavsiye Kararı (1977),
CoE’nin 1982 Tavsiye Kararı, R/M (82) 18, Üye Devletlere
mümkün olduğunca, nüfuslarının bütün kesimlerinin diğer Üye
Devletlerin (ya da kendi ülkeleri içindeki diğer toplulukların)
dillerini öğrenmeye etkili erişim olanaklarının sağlanması
çağrısında bulundu. Aynı şekilde bu devletlere, ulusal dil dışında
bir Avrupa dili ya da ilgili bölgenin dil aracının öğrencilere 10
yaşından itibaren ya da ortaöğretime başladıklarında öğretilmesinin
desteklenmesi çağrısında bulundu. Tavsiye Kararı ayrıca devletlere
dillerin mümkün olduğunca geniş yelpazede öğrenilmesi için
olanakların uygun hale getirilmesi çağrısı yaptı. CoE ek olarak bu
Tavsiye Kararı’nda yer alan göçmen işçilerin gereksinimlerini dikkate
alarak bunlar için yeterli olanaklar sağlanması çağrısında bulundu:
Yaşadıkları toplumun çalışma, politika ve sosyal yaşamında
aktif bir rol oynayabilmeleri amacıyla ev sahibi toplumun
dilini nitelikli düzeyde öğrenmeleri için ve özellikle göçmen
çocuklarının uygun bir eğitim alabilmeleri, onların tam
zamanlı eğitimden işe geçişleri, anadillerini gerek eğitim
gerekse kültürel araçlar olarak geliştirmeleri ve kendi
kültürleriyle bağlantılarını sürdürerek iyileştirmeleri için.
Bakanlar Komitesi’nin takip eden ana Tavsiye Kararı’nda CM/R
(98) 6, CoE, Avrupalılara çağrıda bulunarak bir dizi dilde bir
iletişim becerisi aşamasını başarmalarını ve Üye Devletlerden
bunu, sunulan dilleri çeşitlendirerek ve modüler kurslar ile kısmi
yeterlikler geliştirmeyi amaçlayanlar dahil olmak üzere her bir
dil için gerçekçi hedefleri düzenleyerek başarmalarını istemiştir.
CoE’nin en son Tavsiye Kararı olan CM/Rec (2008) 7E, Üye
Devletlerin CoE’nin Diller için Avrupa Ortak Ölçüt Çerçevesi’ni
(CEFR) kullanmalarıyla ve çoğuldilliliği desteklemeleriyle ilgilidir.
Çokdillilik üzerine AB politikalarının ayrıntılı bir genel değerlendirmesi
ve analizi, Cullen ve arkadaşları (2008) tarafından sağlanmıştır.
Bu kişiler, İngilizceden ayrı olarak ek dil öğrenimine karşı hala
önemli isteksizlik ya da direnç olduğunu belirtmektedir. Bu görüş,
diğer dillerde değil, İngilizce öğreniminde belirgin bir artışı
gösteren 2009 Eurostat verisiyle desteklenmektedir. Cullen ve
arkadaşları, her beş Avrupalıdan sadece birinin aktif ek dil öğrencisi
olduğunu ve dil becerilerinin coğrafi ve kültürel olarak düzensiz
dağıldığını ifade etmektedir. Çokdilliliğin desteklenmesini amaçlayan
etkinliklerin büyük çoğunluğu örgün eğitim sektöründe, özellikle
ortaöğretim alanında yer bulmaktadır. Cullen ve arkadaşları
(2008:iii-iv) AB’de çokdilliliğin desteklenmesinin siyasi ve politik
bağlamında aşağıda yer alan sonuçlara ulaşmışlardır:
■ Çokdillilik ve dilsel farklılık bazen politik gündemlerle
çatışmaktadır. Dil öğrenme politikası, ekonomik rekabet ve
içgücü piyasası hareketliliği gibi “daha ağır” öncelikler tarafından
etkilenme eğilimindedir. Dilsel çeşitlilik politikası ise, dahil
etme ve insan hakları gibi “daha hafif” konular tarafından
etkilenir. Çokdillilik politikası, somut adımlar yönünden
dilsel çeşitlilik politikasından çok daha öncelikli olmuştur.
■ Avrupa Parlamentosu’nun faaliyeti, azınlık dilinin korunmasını
sürdürmek ve dilsel çeşitliliği desteklemek için tutarlı ve
ısrarlı bir çabayı yansıtır. 1970’lerin sonlarından itibaren
Avrupa Parlamentosu, Komisyonu azınlık dillerinin kullanımını
desteklemesi ve azınlık dillerine karşı ayrımcılığı içeren bütün
topluluk mevzuatı ya da uygulamaları gözden geçirmesi için
eyleme geçmeye çağıran bir dizi tebliğ ve kararlar yayınladı.
Ancak, önemli sorun bu girişimlerin Üye Devletler için
bağlayıcılığının bulunmamasıdır.