2001 yılı Avrupa Konseyi tarafından Avrupa Diller Yılı olarak ilan edilmiştir. Türk dili, Altay dilleri ailesinin mensubu olmakla beraber, yüzyıllardan beri Osmanlı Devleti’nin fetihleriyle ve son yıllarda daha büyük bir ölçüde Türkiye’den Batı Avrupa ülkelerine iş gücünün ihracı ile, Avrupa’da güneydoğudan batıya yayılıp, Avrupa dillerinin arasına girmiştir.
Osmanlı Türkleri Orta ve Batı Avrupa ülkelerine yaklaştıkça adı geçen ülkelerde Türk diline ilgi uyanmıştır. Mohaç savaşından sonra, o zaman Macar Krallığının parçası olan Slovak nüfusu bir buçuk yüzyıl sürecek olan Türk dili ile ilişkiye başlamıştı. Hem diplomatik görüşmeler, hem yeni komşularıyla gündelik ilişkiler için kaliteli çevirmenlere ihtiyaç duyuldu. 16. yüzyılın ortasından beri Slovakya’da Türk dilinin öğretilmesine başlandı. 18. yüzyılda bu öğretim akademik seviyeye yükseltildi.
Daha 17. yüzyılın ilk yarısında Wittenberg Üniversitesinin mezunu Jan Hradski (Hradski, 1615 Branská Bystrica–1655 Bratislava) Osmanlıların tercümanı olmuştur. Bir dostu için yazdığı Türkçe şiiri kendisinin Osmanlıların lehçesini çok iyi bildiğini göstermektedir. Hradski gibi Jan Bhomir Ertel (1695 Kremnica–1757 Sopron) de Wittenberg’de doğu dilleri öğrenmiştir. Aralarında Türkçe’nin de bulunduğu doğu ile batı dillerini karşılaştırıp değerli bir eser yazmıştır.
Slovak asıllı Frantisek Kollár (1717 Terchova–1783 Viyana) Viyana’daki Kayser Kütüphane müdürü olarak Osmanlı el yazmalarını incelemiştir. 16. yüzyılda Osmanlı tarihçi Sadettin’in Tacü’t-Tevarih eserinden parçaları Latince’ye çevirip Türk metni ile paralel olarak 1755’te Viyana’da yayımlamıştır. Türk dilinden başka Arapça, Farsça ve İbranice okuyabilmiştir. Meninski’nin Türk gramerinin yeni yayınını hazırlamıştır.
18. yüzyılın son yıllarında ufak bir kitap Slovakya’da Türkçe’nin ilgi çekmesini sağlamıştır. 78 sayfalık kitap Almanca yazılmıştır. Kitabın yazarı Jan Matyas Korabinsky (1740 Presov-1811 Bratislava) Türkçe ders kitabına Türkçe-Almanca-Macarca-Çekçe sözlüğü de ilave etmiştir. Bratislava Lisesi’nin öğretmeni, gazeteci ve yayımcı Korabinsky 1769’da Osmanlı İmparatorluğu’na seyahat etmiştir. O zaman Slovakya’daki şehir ve kasabalarda genellikle üç lisan geçerli olmuştur: Almanca, Macarca ve Çekçe. Sözlüğü geniş bir ölçüde kullanışlı olsun diye, Korabinsky Türkçe sözcükleri adı geçen 3 dilde açıklamıştır.
Jan Karol Bese (1765 Hurbanovo–1838 Budapeşte) Korabinsky’nin izlerinde yürümüştür. 1838 yılında Budapeşte’de Bese’nin Türkçe–Fransızca–Macarca sözlüğü ile birlikte Türk Grameri çıkmıştır. Bese, ünlü Alman alimi Alexander von Humboldt’un refakatinde Kafkasya ve Anadolu’ya ilmi seyahatini gerçekleştirmiştir. Adı geçen seyahatinden izlenim ve bilgilerini hem Tudomanyos Gyüjtemény gazetesinde (1829–1830), hem Voyage en Crimée, au Cauase, en Georgie, en Arménie, en Asie-Mineure et a Constantinople en 1829 et 1830 (Paris 1838) adlı kitabında yayımlanmıştır.
Türk dili, folklor ve İslâm çalışmaları ile dünyaca tanınmış Armin Vambery’nin doğum yeri Slovakya’dır. 1832’de Bratislava civarında bulunan Svaty Jur köyünde dünyaya gelmiş Vambery, 1857-1863 yıllarında Yakın Doğu ve Orta Asya’daki ülkeleri dolaşmıştır. Vambery, kazandığı bilgilerini kıymetli kitaplarında ve Budapeşte Üniversitesi’nde doğu dillerinin profesörü olarak değerlendirmiştir. Vambery kitaplarının arasında Türkçe-Almanca sözlük (Türkisch-deutsches Wörterbuch, İstanbul 1858), Türkçe-Tatarca etimolojik sözlük (A török–tatar etymo logiai szotara, Budapeşte 1877) ve Osmanlıca’nın incelemeleri (Altosmanische Sprachstudien, leiden 1901)de bulunuyordu.
Slovakya’da Türkoloji 20.yüzyılın ellili yıllarında Josef Blaskovic (1910 Imel–1990 Prag) canlandırdı. Blaskovic Türkoloji öğrenimini Budapeşte ve Prag Üniversitelerinde tamamladı. Şarl Üniversitesi’nin Felsefe Fakültesi’nde Türkoloji Bölümü’nün Başkanı oldu. Öğrencileri için Türkçe Ders Kitabı’nı yazdı . Profesör Blaskovic Türk Dil Kurumu Şeref Üyesi idi, Türk dil kongrelerine katılıyordu. Blaskovic’in Slovak ve Çek dillerinde, Türk kökenli sözcük ve isimler için birkaç yazısı bilimsel dergi ve yıllıklarda neşredilmiştir.
Profesör Blaskovic’in gerçekleşememiş bir düşü vardı. Bratislava’daki Commenius Üniversitesi’nde Türk dilinin öğretimini sağlamak için yıllar boyunca savaştı. Adı geçen savaşına öğrencilerinden Vojtech Kopcan ve Xénia Celnarova da katıldılar. Blaskovic artık emekli olduğu zaman Felsefe Fakültesinin dekanı Slovak Bilimsel Akademisi’nin Doğubilim Enstitüsünde Türkolog olarak çalışan Kopcan ve Celnarova’yı Türk dil, edebiyat ve tarihinin öğretim programını hazırlaması ile görevlendirdi.
Dil öğretim programında Osmanlı Türkçesi’nin temel bilgisi de yer almıştır. Daha geniş bir ölçüde Türkiye Cumhuriyeti’nin yazı dili öğretilecekti. İlk önce Blaskovic’in Türkçe Ders Kitabı kullanılacaktı. Adı geçen ders kitabının Türkçesi artık biraz eskimiş olduğu için ilk ders yılı süresince Kopcan ve Celnarova bu kitabın yenileştirilmiş bir uyarlamasını hazırlayacaklardı. Bu ders kitabının yanı sıra Kononov’un Türk Grameri de dikkate alınacaktı.
Türkçe’nin öğretilme programında o zaman en büyük sorunu konuşma dersleri teşkil edecekti. Çünkü Kopcan’ın da Celnarova’nın da konuşma Türkçesi tecrübesi hemen hemen hiç yoktu. Onlar Prag’daki Türkoloji Bölümü’nde okurlarken, öğrenciler konuşma derslerinin yerine yaşlıca bir Çek öğretmen ile Türk klasik yazarlarının hikaye ve roman parçalarını okuyup çeviriyorlardı. Sonra göstereceğimiz gibi bu da yabancı bir dilin benimsenmesi için çok önemlidir ama Türkçe’yi ana dil olarak kullanan kişilerle konuşmazsak insicamlı bir tarzda ve düzgün telaffuz ile konuşabilmek mümkün değildir.
Andığımız yıllarda Çekoslavak bir öğrenci için Türkiye’de bir- iki sene Türkçe öğrenmek için kalmak veya bir Çekoslavak üniversitesinde Türkiye’den bir öğretmeni çalıştırmak olanaksızdı. Belki de bu nedenle Commenius Üniversitesi’nde Türkçe’nin öğretilmesi gerçekleştirilmemiştir. Profesör Jan Rypka adı geçen üniversitede daha 1950’li yıllarda Arapça’nın öğretilmesini gerçekleştirmiştir. Slovak öğrencileri bazı Arap ülkelerindeki üniversitelerde birkaç sömestr Arapça öğrenebildiler.
Son zamanlar Banska Bystricka’daki Matej Bel Üniversitesi’nin temsilcileri adı geçen üniversitede Türk dilinin öğretilmesini gerçekleştirmeye niyetleniyorlar. Başlangıçta yalnız altı sömestr süren çevirmenler için öğretim programı gündeme getirilecektir. Bu niyet de, ancak Türk Devleti’nin desteği ile gerçekleşebilecektir. Slovakya’da yalnız bir Türkolog kaldığı için öğretim kadrosunu Türk okutmanlarla tamamlamak gerekecekti. İlk adım olarak kaliteli bir Türkçe ders kitabı ve en az 5.000 sözcük kapsayan Türkçe-Slovakça ve Slovakça-Türkçe Sözlük hazırlanması yerinde olacaktır.
Bir Türkçe-Slovakça sözlüğe Slovak Türkologlar yıllardan beri muhtaçtırlar. Türk edebi eserlerini Slovakça’ya çevirirken Türkçe-Rusça, Türkçe-Almanca, Türkçe-İngilizce sözlükler kullanmaya mecbur kalıyorlar. Buna rağmen, Slovakya’da Türk klasik, çağdaş ve halk edebiyatından bir çok eser çevrildi ve okurlarla eleştirmenlerin olumlu yankılarını uyandırdı.
Türk edebiyatından Slovakça’ya ilk çevirileri Josef Blaskovic yapmıştır. 1949’dan beri dergi ve gazetelerde Türk masalları, fıkraları ve Sabahattin Ali’nin öyküleri yayımlanıyordu. Adı geçen Türk yazarın öyküleri Blaskovic’in çevirisinde kitap olarak da çıkmıştır. Blaskovic’in öğrencisi Vojtech Kopcan (1940-2000) 16-17. yüzyılların Osmanlı tarihinin uzmanı olduğu için Osmanlı tarihçilerin eserlerinden Slovakya ile ilgili parçalarını çevirmiştir. Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sini Slovak okurlara tanıttı ve onlara Nasreddin Hoca fıkralarını da kazandırdı.
Kopcan’ın çevirisini yaptığı 235 seçme Nasreddin Hoca fıkrası, çok başarılı bir serinin parçası oldu. “Eski zaman hadiseleri” (Pradavni pribehy) olarak adlandırdığı seride birkaç yıl boyunca Mlade leta (Gençlik) yayınevinde bütün dünyadan destan ve efsaneler çıkıyordu. Her yönüyle çok başarılı seriye, çevirisi ile Köroğlu Destanı da katılmıştır. Adı geçen yayın için dört kaynak kullanılmıştır. Metinleri çevirirken onların dil yönünden farklılıklarına dikkat etmeye mecbur kaldım. Hedef dilinde yani Slovakça’da tarz birliğine varmak çevirimin başarısı için önemli idi.
Yabancı bir lisanı öğrenmek o lisanda edebi eserleri okumaya yetmez. Lisanın canlı bir varlık olduğunu en iyi ebedi eserlerin çevirmeni anlayabilir. Çünkü dil yalnız bir dönemden öbür döneme değil, her yazarla, bir yazarın her eseriyle bile değişiyor. Matej Bel Üniversitesi’nde Türkçe’nin öğretilmesi gerçekleşecek ise, tercüme teorisi de öğretim programına girmelidir. Çünkü en iyi tercüme teorilerinin temelleri çevirmenlerin zengin tecrübelerinde kurulmuştur.
Sanatsal tercüme bir çok talebe uymalıdır. En önemlisi orijinalin estetik fonksiyonunu korumaktır. Tercümenin ulaşım fonksiyonu da unutulmamalıdır. Bir edebi eserin tercümesi okura yabancı bir ulus için bilgilerin kaynağı oluyor. Özellikle az bilinen dilden her tercüme her çevirmen için çağırma oluyor. Kendi çevirmenlik hayatımda ben bu gerçeğin şahidi oldum.
Üniversitede öğrendiğim Türkçe’ye en yakın Sadri Ertem’in “Çıkrıklar Durunca” (1931) romanının diliydi. Bu romandan önce birkaç öykü ve halk şiirini çevirdim. Adı geçen romanı çevirirken zorluk çekmediğim halde zevk almadım. Fakat en çok uğraştığım Sait Faik’in hikâyeleri bana unutulmaz bir memnuniyet duygusunu kazandırdı. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Nur Baba romanının eski Türkçesi ve sonsuz cümleleri bazen beni umutsuzluğa düşürüyordu ama dayanabildim ve bu çevirim 1839’da Slovak Edebiyat Vakfı’nın Ödülünü kazandı.
Bana göre yakın bir gelecekte Slovakya’da Türkçe’nin öğretilmesi sağlanacak ise öğrencilerin Türk dilini benimsemelerine ve aynı zamanda Türk ulusunun kültürünü tanımalarına edebi eserlerin çevirileri yardımcı olabilecektir. Ajans çevirmeni olmak isteyenler de edebi eserlerin tercümeleri ile başlamalı çünkü bu suretle Türkçe’nin gizemlerine daha derin girebilecekler ve bunun sayesinde ihtisas çevirilerinin kalitesi artacaktır.
1998’de Çek Cumhuriyeti’nde Avrupa– Eşit Haklı Dillerin Topluluğu adında bir sempozyum yapıldı. Adı geçen sempozyumda okuduğum bildirimde Türkçe’nin Avrupa dilleri arasındaki eşit haklı yerini göstermeye çalıştım. Almanya başta olmak üzere Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan Türk azınlıkla Türkçe, şimdi hem Doğu hem Batı’dan vatandaşlarımıza ulaşmaktadır. Edebi çevirilerim sayesinde çok sevdiğim Türk dilinin yakın bir zamanda Slovakya’da da yakın gelecekte öğretilebilmesini çok isterim.
Avrupa'da Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi Sempozyumu - 25-26 Ekim 2001
"Slovakya Türkçe’nin Öğretilmesinin Sağlanması"
Xénia CELNAROVÁ
Osmanlı Türkleri Orta ve Batı Avrupa ülkelerine yaklaştıkça adı geçen ülkelerde Türk diline ilgi uyanmıştır. Mohaç savaşından sonra, o zaman Macar Krallığının parçası olan Slovak nüfusu bir buçuk yüzyıl sürecek olan Türk dili ile ilişkiye başlamıştı. Hem diplomatik görüşmeler, hem yeni komşularıyla gündelik ilişkiler için kaliteli çevirmenlere ihtiyaç duyuldu. 16. yüzyılın ortasından beri Slovakya’da Türk dilinin öğretilmesine başlandı. 18. yüzyılda bu öğretim akademik seviyeye yükseltildi.
Daha 17. yüzyılın ilk yarısında Wittenberg Üniversitesinin mezunu Jan Hradski (Hradski, 1615 Branská Bystrica–1655 Bratislava) Osmanlıların tercümanı olmuştur. Bir dostu için yazdığı Türkçe şiiri kendisinin Osmanlıların lehçesini çok iyi bildiğini göstermektedir. Hradski gibi Jan Bhomir Ertel (1695 Kremnica–1757 Sopron) de Wittenberg’de doğu dilleri öğrenmiştir. Aralarında Türkçe’nin de bulunduğu doğu ile batı dillerini karşılaştırıp değerli bir eser yazmıştır.
Slovak asıllı Frantisek Kollár (1717 Terchova–1783 Viyana) Viyana’daki Kayser Kütüphane müdürü olarak Osmanlı el yazmalarını incelemiştir. 16. yüzyılda Osmanlı tarihçi Sadettin’in Tacü’t-Tevarih eserinden parçaları Latince’ye çevirip Türk metni ile paralel olarak 1755’te Viyana’da yayımlamıştır. Türk dilinden başka Arapça, Farsça ve İbranice okuyabilmiştir. Meninski’nin Türk gramerinin yeni yayınını hazırlamıştır.
18. yüzyılın son yıllarında ufak bir kitap Slovakya’da Türkçe’nin ilgi çekmesini sağlamıştır. 78 sayfalık kitap Almanca yazılmıştır. Kitabın yazarı Jan Matyas Korabinsky (1740 Presov-1811 Bratislava) Türkçe ders kitabına Türkçe-Almanca-Macarca-Çekçe sözlüğü de ilave etmiştir. Bratislava Lisesi’nin öğretmeni, gazeteci ve yayımcı Korabinsky 1769’da Osmanlı İmparatorluğu’na seyahat etmiştir. O zaman Slovakya’daki şehir ve kasabalarda genellikle üç lisan geçerli olmuştur: Almanca, Macarca ve Çekçe. Sözlüğü geniş bir ölçüde kullanışlı olsun diye, Korabinsky Türkçe sözcükleri adı geçen 3 dilde açıklamıştır.
Jan Karol Bese (1765 Hurbanovo–1838 Budapeşte) Korabinsky’nin izlerinde yürümüştür. 1838 yılında Budapeşte’de Bese’nin Türkçe–Fransızca–Macarca sözlüğü ile birlikte Türk Grameri çıkmıştır. Bese, ünlü Alman alimi Alexander von Humboldt’un refakatinde Kafkasya ve Anadolu’ya ilmi seyahatini gerçekleştirmiştir. Adı geçen seyahatinden izlenim ve bilgilerini hem Tudomanyos Gyüjtemény gazetesinde (1829–1830), hem Voyage en Crimée, au Cauase, en Georgie, en Arménie, en Asie-Mineure et a Constantinople en 1829 et 1830 (Paris 1838) adlı kitabında yayımlanmıştır.
Türk dili, folklor ve İslâm çalışmaları ile dünyaca tanınmış Armin Vambery’nin doğum yeri Slovakya’dır. 1832’de Bratislava civarında bulunan Svaty Jur köyünde dünyaya gelmiş Vambery, 1857-1863 yıllarında Yakın Doğu ve Orta Asya’daki ülkeleri dolaşmıştır. Vambery, kazandığı bilgilerini kıymetli kitaplarında ve Budapeşte Üniversitesi’nde doğu dillerinin profesörü olarak değerlendirmiştir. Vambery kitaplarının arasında Türkçe-Almanca sözlük (Türkisch-deutsches Wörterbuch, İstanbul 1858), Türkçe-Tatarca etimolojik sözlük (A török–tatar etymo logiai szotara, Budapeşte 1877) ve Osmanlıca’nın incelemeleri (Altosmanische Sprachstudien, leiden 1901)de bulunuyordu.
Slovakya’da Türkoloji 20.yüzyılın ellili yıllarında Josef Blaskovic (1910 Imel–1990 Prag) canlandırdı. Blaskovic Türkoloji öğrenimini Budapeşte ve Prag Üniversitelerinde tamamladı. Şarl Üniversitesi’nin Felsefe Fakültesi’nde Türkoloji Bölümü’nün Başkanı oldu. Öğrencileri için Türkçe Ders Kitabı’nı yazdı . Profesör Blaskovic Türk Dil Kurumu Şeref Üyesi idi, Türk dil kongrelerine katılıyordu. Blaskovic’in Slovak ve Çek dillerinde, Türk kökenli sözcük ve isimler için birkaç yazısı bilimsel dergi ve yıllıklarda neşredilmiştir.
Profesör Blaskovic’in gerçekleşememiş bir düşü vardı. Bratislava’daki Commenius Üniversitesi’nde Türk dilinin öğretimini sağlamak için yıllar boyunca savaştı. Adı geçen savaşına öğrencilerinden Vojtech Kopcan ve Xénia Celnarova da katıldılar. Blaskovic artık emekli olduğu zaman Felsefe Fakültesinin dekanı Slovak Bilimsel Akademisi’nin Doğubilim Enstitüsünde Türkolog olarak çalışan Kopcan ve Celnarova’yı Türk dil, edebiyat ve tarihinin öğretim programını hazırlaması ile görevlendirdi.
Dil öğretim programında Osmanlı Türkçesi’nin temel bilgisi de yer almıştır. Daha geniş bir ölçüde Türkiye Cumhuriyeti’nin yazı dili öğretilecekti. İlk önce Blaskovic’in Türkçe Ders Kitabı kullanılacaktı. Adı geçen ders kitabının Türkçesi artık biraz eskimiş olduğu için ilk ders yılı süresince Kopcan ve Celnarova bu kitabın yenileştirilmiş bir uyarlamasını hazırlayacaklardı. Bu ders kitabının yanı sıra Kononov’un Türk Grameri de dikkate alınacaktı.
Türkçe’nin öğretilme programında o zaman en büyük sorunu konuşma dersleri teşkil edecekti. Çünkü Kopcan’ın da Celnarova’nın da konuşma Türkçesi tecrübesi hemen hemen hiç yoktu. Onlar Prag’daki Türkoloji Bölümü’nde okurlarken, öğrenciler konuşma derslerinin yerine yaşlıca bir Çek öğretmen ile Türk klasik yazarlarının hikaye ve roman parçalarını okuyup çeviriyorlardı. Sonra göstereceğimiz gibi bu da yabancı bir dilin benimsenmesi için çok önemlidir ama Türkçe’yi ana dil olarak kullanan kişilerle konuşmazsak insicamlı bir tarzda ve düzgün telaffuz ile konuşabilmek mümkün değildir.
Andığımız yıllarda Çekoslavak bir öğrenci için Türkiye’de bir- iki sene Türkçe öğrenmek için kalmak veya bir Çekoslavak üniversitesinde Türkiye’den bir öğretmeni çalıştırmak olanaksızdı. Belki de bu nedenle Commenius Üniversitesi’nde Türkçe’nin öğretilmesi gerçekleştirilmemiştir. Profesör Jan Rypka adı geçen üniversitede daha 1950’li yıllarda Arapça’nın öğretilmesini gerçekleştirmiştir. Slovak öğrencileri bazı Arap ülkelerindeki üniversitelerde birkaç sömestr Arapça öğrenebildiler.
Son zamanlar Banska Bystricka’daki Matej Bel Üniversitesi’nin temsilcileri adı geçen üniversitede Türk dilinin öğretilmesini gerçekleştirmeye niyetleniyorlar. Başlangıçta yalnız altı sömestr süren çevirmenler için öğretim programı gündeme getirilecektir. Bu niyet de, ancak Türk Devleti’nin desteği ile gerçekleşebilecektir. Slovakya’da yalnız bir Türkolog kaldığı için öğretim kadrosunu Türk okutmanlarla tamamlamak gerekecekti. İlk adım olarak kaliteli bir Türkçe ders kitabı ve en az 5.000 sözcük kapsayan Türkçe-Slovakça ve Slovakça-Türkçe Sözlük hazırlanması yerinde olacaktır.
Bir Türkçe-Slovakça sözlüğe Slovak Türkologlar yıllardan beri muhtaçtırlar. Türk edebi eserlerini Slovakça’ya çevirirken Türkçe-Rusça, Türkçe-Almanca, Türkçe-İngilizce sözlükler kullanmaya mecbur kalıyorlar. Buna rağmen, Slovakya’da Türk klasik, çağdaş ve halk edebiyatından bir çok eser çevrildi ve okurlarla eleştirmenlerin olumlu yankılarını uyandırdı.
Türk edebiyatından Slovakça’ya ilk çevirileri Josef Blaskovic yapmıştır. 1949’dan beri dergi ve gazetelerde Türk masalları, fıkraları ve Sabahattin Ali’nin öyküleri yayımlanıyordu. Adı geçen Türk yazarın öyküleri Blaskovic’in çevirisinde kitap olarak da çıkmıştır. Blaskovic’in öğrencisi Vojtech Kopcan (1940-2000) 16-17. yüzyılların Osmanlı tarihinin uzmanı olduğu için Osmanlı tarihçilerin eserlerinden Slovakya ile ilgili parçalarını çevirmiştir. Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sini Slovak okurlara tanıttı ve onlara Nasreddin Hoca fıkralarını da kazandırdı.
Kopcan’ın çevirisini yaptığı 235 seçme Nasreddin Hoca fıkrası, çok başarılı bir serinin parçası oldu. “Eski zaman hadiseleri” (Pradavni pribehy) olarak adlandırdığı seride birkaç yıl boyunca Mlade leta (Gençlik) yayınevinde bütün dünyadan destan ve efsaneler çıkıyordu. Her yönüyle çok başarılı seriye, çevirisi ile Köroğlu Destanı da katılmıştır. Adı geçen yayın için dört kaynak kullanılmıştır. Metinleri çevirirken onların dil yönünden farklılıklarına dikkat etmeye mecbur kaldım. Hedef dilinde yani Slovakça’da tarz birliğine varmak çevirimin başarısı için önemli idi.
Yabancı bir lisanı öğrenmek o lisanda edebi eserleri okumaya yetmez. Lisanın canlı bir varlık olduğunu en iyi ebedi eserlerin çevirmeni anlayabilir. Çünkü dil yalnız bir dönemden öbür döneme değil, her yazarla, bir yazarın her eseriyle bile değişiyor. Matej Bel Üniversitesi’nde Türkçe’nin öğretilmesi gerçekleşecek ise, tercüme teorisi de öğretim programına girmelidir. Çünkü en iyi tercüme teorilerinin temelleri çevirmenlerin zengin tecrübelerinde kurulmuştur.
Sanatsal tercüme bir çok talebe uymalıdır. En önemlisi orijinalin estetik fonksiyonunu korumaktır. Tercümenin ulaşım fonksiyonu da unutulmamalıdır. Bir edebi eserin tercümesi okura yabancı bir ulus için bilgilerin kaynağı oluyor. Özellikle az bilinen dilden her tercüme her çevirmen için çağırma oluyor. Kendi çevirmenlik hayatımda ben bu gerçeğin şahidi oldum.
Üniversitede öğrendiğim Türkçe’ye en yakın Sadri Ertem’in “Çıkrıklar Durunca” (1931) romanının diliydi. Bu romandan önce birkaç öykü ve halk şiirini çevirdim. Adı geçen romanı çevirirken zorluk çekmediğim halde zevk almadım. Fakat en çok uğraştığım Sait Faik’in hikâyeleri bana unutulmaz bir memnuniyet duygusunu kazandırdı. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Nur Baba romanının eski Türkçesi ve sonsuz cümleleri bazen beni umutsuzluğa düşürüyordu ama dayanabildim ve bu çevirim 1839’da Slovak Edebiyat Vakfı’nın Ödülünü kazandı.
Bana göre yakın bir gelecekte Slovakya’da Türkçe’nin öğretilmesi sağlanacak ise öğrencilerin Türk dilini benimsemelerine ve aynı zamanda Türk ulusunun kültürünü tanımalarına edebi eserlerin çevirileri yardımcı olabilecektir. Ajans çevirmeni olmak isteyenler de edebi eserlerin tercümeleri ile başlamalı çünkü bu suretle Türkçe’nin gizemlerine daha derin girebilecekler ve bunun sayesinde ihtisas çevirilerinin kalitesi artacaktır.
1998’de Çek Cumhuriyeti’nde Avrupa– Eşit Haklı Dillerin Topluluğu adında bir sempozyum yapıldı. Adı geçen sempozyumda okuduğum bildirimde Türkçe’nin Avrupa dilleri arasındaki eşit haklı yerini göstermeye çalıştım. Almanya başta olmak üzere Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan Türk azınlıkla Türkçe, şimdi hem Doğu hem Batı’dan vatandaşlarımıza ulaşmaktadır. Edebi çevirilerim sayesinde çok sevdiğim Türk dilinin yakın bir zamanda Slovakya’da da yakın gelecekte öğretilebilmesini çok isterim.
Avrupa'da Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi Sempozyumu - 25-26 Ekim 2001
"Slovakya Türkçe’nin Öğretilmesinin Sağlanması"
Xénia CELNAROVÁ