Avrupa Ülkelerinde Türkçe Öğretimi Uygulamaları

        1. Giriş
        Bir Avrupa dili olarak Türkçe’nin artan önemine makro ya da mikro perspektiflerden bakılabilir. Türk kökenli vatandaşlar bulundukları Avrupa ülkesinde görece geniş bir grup oluşturdukları halde, kendilerini ülke sınırları içinde belirli bir bölgeyle değil, Türkiye ile bağlantılı düşünüyorlar. Türk topluluğu olarak kimliklerini, bugün tâbi oldukları ulustan bağımsız, yerel olarak tanımlıyorlar. Konuştukları Türkçe’nin unsurları da yerel bağlamda çevriliyor, öte yandan “İstanbul Türkçesi” yine de bir referans olmaya devam ediyor. Bu makalede, bu meselelere kısa bir göz atacağız.
        2. Avrupa Birliği’nde Türk nüfusu
        Bugün AB’de Türkçe, konuşan kitlesi oldukça yaygın bir azınlık dili olarak tanımlanıyor (Tablo 1). Aslında, Türkler Avrupa’daki en büyük göçmen grubunu oluşturmaktadır.

 

 

AB ülkeleri

Türk kökenli sakinler

Belçika
Danimarka
Almanya
Yunanistan
İspanya
Fransa
İtalya
Hollanda
Portekiz
Finlandiya
İsveç
İngiltere

88,302
34,658
1,918,395
3,066
301
197,712
3,656
202,618
65
995
23,649
41,000

Toplam

2,514,417

        Tablo 1. On iki Avrupa Birliği ülkesinde Türk kökenli sakinlerin Ocak 1994 senesine ait, ulus kriterine dayanan resmi nüfusu (EuroStat 1997).
        Elbette ulus kriteri çok kesin bir sayı vermiyor. Örneğin ev sahibi ülkenin vatandaşlığını almış olup ana dili Türkçe olanlar bu istatistikte görünmüyor (aynı zamanda İngiltere’de yaşayan Kıbrıslı Türk gibi gruplar da bu istatistiklere girmemiş). Öte yandan, Türkiye’de azınlık dillerini konuşanlar da dikkate alınmamış oluyor (Türk vatandaşlarının yaklaşık %10-15’i bu kategoriye giriyor).
        Bu sayılar ilgili dilin önemi hakkında doğrudan bir fikir vermiyor, zira AB sınırları içindeki Türkler oldukça yaygın bir şekilde yaşıyorlar ve kökenlerine dayalı bölgesel bir yoğunlaşmaları yok.
        Aynı zamanda Türkiye’nin AB üyesi olmayışı, Türkçe’nin kurumlaşmasının dinamiğinde çok büyük etken oluşturuyor. Bir örnek vermek gerekirse, eğitim paketlerine Türkçe’yi dahil eden çok az tercümanlık okulu var. Türkiye’nin üyeliğinin kabulü durumunda bu konuda büyük bir değişim olacağından eminim. Başka bir örnekse, parlamento gibi çeşitli AB kurumlarında Türkçe tercümanlar görevlendirilmiyor. Bu tür uygulamalar Avrupa Konseyi’nde de Türkiye’nin durumunu etkiliyor. Türkiye’nin Avrupa Konseyi’ndeki resmi statüsünün Türk nüfusunun genişliği düşünüldüğünde oldukça geride kalmış olması göze çarpıyor. Türkçe, İspanyolca ve Rusça gibi dillerin gerisinde kalıyor. Yeni Şafak Gazetesi’nin bu ay başında çıkan sayısında, “Avrupa’nın ikinci büyük dili Türkçe ve onun zavallı hali” başlıklı yazısında tercüman Cevdet Akçalı da böyle bir şikayette bulunuyor.
        Öte yandan, genel resme bakıldığında durumun o kadar da dramatik olmadığı görülüyor. Çeşitli alanlarda, özellikle eğitim politikalarında ilerlemeler kaydedilmekte. Günümüzde pek çok kişinin kabul ettiği bir görüş, çok dilli grupların ihtiyaçlarını tayinde en iyi ölçütün nüfusların, özellikle de okula giden nüfusun ulusal kökenleri olmadığı yönünde.
        3.  Türkçe’nin evde canlılığı: Lahey olay incelemesi
                Ulusalcı bir yaklaşımla bakıldığında ev dili kullanımı etnik kimliğin tamamlayıcısı veya alternatif kriteridir. Eğitimde ev dili kriteriyle ilgili olarak  Hollanda’da hatırı sayılır miktarda dil araştırması yapılmıştır (bkz. Broeder and Extra, 1999). Önemli bir hedef bölge, 1997 yılında 13.703 orta öğretim öğrencisinin katıldığı bir araştırmanın yapıldığı Lahey kentiydi (bkz. Aarsen, Broeder and Extra 1998, 2001). Ayrıca aynı kentte 27.900 ilkokul öğerncisinin katıldığı bir araştırma da 1999’da yürütülmüştü (bkz. Extra ve diğerleri, 2001).
        Her bir öğrenci için öğretmenler tarafından teke tek ve sözlü olarak bir anket uygulanmıştır. İlk olarak şu tarama sorusu sorulmuştur:

  1. Evinizde Hollandaca dışında herhangi bir dil hiç kullanıldı mı?

Sadece olumlu yanıt alınan öğrencilere aşağıdaki dil profili boyutlarıyla ilgili ek sorular soruldu:

  1. Dil çeşitliliği: Hollandaca’ya ek/ Hollandaca yanında evinizde hangi  dil(ler) kullanılıyor?
  2. Dil becerisi: Hangi dil(ler)i anlayabilir/konuşabilir/okuyabilir/yazabilirsin?
  3. Dil seçimi: Annen/baban/ablan/ağabeyin/küçük kardeş(ler)inle genellikle hangi dil(ler)dekonuşuyorsun?
  4. Dil baskınlığı: En iyi hangi dili konuşuyorsun?
  5. Dil tercihi: En çok hangi dili konuşmayı seviyorsun?

        Anketin ilk önemli sonucu 27.900 ilköğretim öğrencisinden 13.648’inin (%49) evinde Hollandaca’nın yerine ya da Hollandacayla beraber bir dil kullanılıyordu. Ayrıca, 13.703 orta öğretim öğrencisinden 5724’ünün (%42) evinde Hollandaca’nın yerine ya da Hollandacayla beraber bir dil kullanılıyordu. Sonuç olarak her kıtadan gelen 88’den fazla ev dili  olduğu belirlendi ve tasniflendi.Bunların arasında ilk on sırayı alan dillerin başında Türkçe gelmekte (4789) bunu Hintçe (3620), Berberice (2769), Arapça (2740) ve İngilizce (2170) izlemektedir. Tablo 2’de Lahey kentinde yaşayan Türk çocuklarının doğduğu ülkeye göre ev dilini kullanma oranları görülebilir.


Doğduğu ülke

Toplam öğrenci sayısı

Evde sadece Hollandaca konuşanların sayısı

Kendi dilini konuşanların sayısı (sadece ya da Hollandaca ile birlikte)

başka toplulukların dillerini konuşanlar
Hollanda
Diğer ülke

 

27.120
5.890

 

13.436     %50
419         %7

 

13.648     %50
5.471       %93

Türkçe konuşanlar
Hollanda
Türkiye

 

3.705
1.408

 

202       %5
39         %3

 

3.503        %95
1.369        %97

        Tablo 2. Lahey’de yaşayan, birince ve ikince nesil azınlık gruplarından çocukların ana dillerini konuşma oranları (Extra ve arkadaşları, 2001)
        Bu tabloda yeni gelen nesillerde ana dilden kayma gibi bir etki gözleniyor (Hollanda’da doğan nesiller, evde görece olarak daha çok Hollanda’ca konuşuyorlar). Ancak tablodan da açıkça görüldüğü gibi bu etki, öteki azınlık dilleriyle karşılaştırıldığında Türkçe’de çok daha az.
        Genel göçmenler bağlamında Türkçe’nin devamlılığının görece daha yüksek olduğu olgusu, Tablo 3’deki devamlılık endeksinde de görülüyor.

 

Öğrencilerin Yaşı

Azınlık dili

4/5

6/7

8/9

10/11

12/13

14/15

16/17

Ortalama devamlılık endeksi

Türkçe

82

75

68

65

68

73

75

72

Çince

79

64

61

63

67

75

70

68

Arapça

67

64

54

49

52

55

58

57

İspanyolca

56

46

53

47

49

47

56

51

Almanca

44

31

33

33

38

30

36

35

        Tablo 3. Lahey’deki çocuklardan alınan dil devamlılık endeksi (bir kaç dil seçilmiş, Extra ve arkadaşları, 2001)
        Araştırma kapsamındaki 21 dil topluluğundan Türk çocuklarının endeksi en yüksek çıkmış.
        AB’de Türkçe’nin varlığı ve durumunu destekleyen başka bir gelişme, Türkçe’nin çeşitli ülkelerdeki liselerde seçmeli yabancı dil olarak müfredata alınması. Bu ülkeler arasında Hollanda ve Bavyera gibi geleneksel olarak oldukça farklı politikalar yürütenler de var.
        Bu gelişme, Avrupa Konseyi’nin dil portföyü projesi ile paralel gitmektedir. Yakın bir gelecekte her vatandaş, bildiği dillerdeki yetkinliğini gösteren bir portföye sahip olacak gibi görünüyor. Bugüne kadar ana dili yerel dillerden olup Türkçe derslerini takip eden öğrenci sayısı her ne kadar az ise de, Türkçe derslerinden sınava giren Türk öğrenciler, kendi ana dillerini bilmekten gelen bir avantaj sağlayacaklardır.
        Türkçe’nin çeşitli AB ülkelerinde var olduğu oldukça liberal ortamda bu dilin statüsü ve devamlılığı, çoğunluğun yaklaşımlarından ziyade grup içi yaklaşımlarla belirleniyor. Burada iki etmen söz konusu. Birincisi, standartla olan ilişki etmeni. İnsanlar kendilerini ana dilleri konusunda güvensiz hissediyorlar, çünkü standart dille çok fazla karşı karşıya gelmiyorlar. Her ne kadar Türkçelerini temel olarak hala korusalar da, kelime dağarcıkları sınırlı kalıyor. Başka bir deyişle, kendi yetkinlikleri ve dolayısıyla Türkçe’yi kullanımları konusunda pek iyi düşünmüyorlar. Tamamen farklı bir düzeyden bakıldığında, özdeşleme unsuru olarak Türkçe’nin, İslami unsurlarla büyük bir rekabet içinde olduğu da söylenebilir. Örneğin Türk üniversite öğrencilerinin oruç tutmayı, ebeveynlerinden çok daha ileri düzeyde bir grup dayanışması şekli olarak gördükleri gözleniyor. Öte yandan, şu anda orucu kış aylarında tutuyor olmaları gerçeği -yirmi sene öncesinin birinci nesillerinin başa çıkmak zorunda oldukları uzun kuzey yaz aylarıyla karşılaştırıldığında- bu ilginç fenomende bir rol oynuyor olabilir.
        O halde Türkçe, yerel ağlarda gündelik dil olarak işlev görüyor. Türk göçmenlerin pek çok ortak yönleri olabilir, ancak bölgeden bölgeye gösterdikleri farklar da var. Diyelim Almanya’da Türk topluluğu kurgusu, tek bir homojen dili paylaşmıyor.
        Türkçe’nin yerel unsurları, içinde var oldukları çoğunluk unsurlarıyla ilişki içinde de şekilleniyor (örneğin Hollanda, Almanya ve Fransa’da). Bugüne kadar yapılan araştırmalar gösteriyor ki, toplumsal bağlamlar, çoğunluk dilinin yapısal özelliklerinden daha önemli bir rol oynuyor.
          KAYNAKÇA
EuroStat (1997), Migration Statistics 1996. Statistical Document #A, Luxembourg.
Extra, G. et al. (2001), Meertaligheid in Den Haag. Amsterdam, European Cultural Foundation.

Avrupa'da Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi Sempozyumu - 25-26 Ekim 2001 
"Avrupa Ülkelerinde Türkçe Öğretimi Uygulamaları"
Heindrik BOESCHOTEN, Peter BROEDER


 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR