Burada vereceğim bütün bilgiler denenmeye çalışılmış ve uygulanmış fikirlerdir. Pozitif sonuç elde ettiğim için sitemde paylaşmak istedim...
Birinci senaryo:
Farz edelim siz bir öğretmensiniz ve yurt dışında bir Türk kolejinde çalışıyorsunuz. Okulda bir çok öğrencinin dersine giriyor ve onlara Türkçe öğretmek zorundasınız.(Benim durumum gibi :-) ) Çocuklar Türkçe'ye de yabancı. Nasıl olacak durum? Şöyle bir yol izleyebilir miyiz: Çocuğun neden Türkçe öğreniyorum sorusuna kafasında mantıklı bir cevap vermesine yardım etmek! Bu da kolay değil. Bunu da başarmak öğretmenin sanatıdır. Birlikte irdelemeye devam edelim senaryomuzu. Bir yolunu bulacağız şimdi.
“Neden Türkçe?” sorusundan başlayalım. İlk başta çocuklar hevesli gözükse de biz sıktıkça ve bizim davranışımıza göre Türkçeye karşı tavır gösterecektir. (Bu bizim elimizde.)
Şimdi, yukarıdaki durumda öğretmen, yabancı ülkedeki öğrencilere Türkçe öğretmek için görevlendirilmiştir. Öğrenciler için Türkçe tanıdık değildir. Bu yüzden öğrenciler ilk başta bizim yaklaşımınıza göre ders hakkındaki tavırlarını belirleyeceklerdir. Pozitif veya negatif olarak. İşte bunu pozitif yönde başarmak öğretmenin elinde ve öğretmenin Türkçe öğretmedeki amacını doğru belirlemesinde gizlidir.
Bu nasıl olmalıdır? İlk önce öğrenci bizi sevecek. (Bu da ustalık istiyor. Her yiğidin harcı değil) Sonra neden Türkçe öğreniyorum sorusuna cevap verebilmeli. Üçüncü olarak ise doğru zamanda doğru şeyleri öğrencilere öğretmeliyiz. (Bunu yazının devamında açacağım.) Evet bu 3 lü kural benim Türkçe öğretmedeki olmazsa olmaz kuralımdır. Söylemesi kolay ama uygulamada bu iş çaba ve öz veri istiyor.
Teorinin detaylarına inelim:
İlk ders ve izlenim yeni Türkçe’yle tanışacak çocuklar için çok önemlidir. İlk dersten itibaren 2 veya 3 hafta (yeni bir dil öğrenmenin öneminin) tahşidatını yapalım. Türkçe değil, dikkat edin ek bir dil öğrenmenin tahşidatından bahsediyorum. Bu Çince olabilir, Rusça, İngilizce de olabilir. Maksat ana dili haricinde ekstra birden fazla dil öğrenmek...
(Bununla ilgili hazırladığım bir sunumu sizinle paylaşmak istiyorum. İndirmek için buraya tıklayın. [Sunum dili İngilizcedir.])
Bizim Türk okulu olarak orada bulunduğumuzu ve bu okulun bölgedeki prestijli okullardan biri olduğundan bahsedip bu okulda ek dil olarak Türkçe’nin öğretildiğinden bahsedelim. Bir zararı olmaz değil mi? (Yabancı ülkelerdeki tüm Türk kolejleri İngilizce yanında ek dil olarak Türkçe de öğretiyor.) Devam edelim... Ülkede veya bölgede başka kaç tane okulda İngilizce haricinde ekstra dil öğretildiğini onlara sorarak bunun üzerine ve önemine parmak basalım. Onların diğer okullardaki öğrencilere kıyasla farklı ve imtiyazlı bir durumda olduğunun farkındalığına vardırıp bu fırsatı değerlendirmelerini ve gelecekte de bundan sonuna kadar istifade etmelerini anlatalım. Bunları yapsak ne kaybederiz ? Hiç bir şey…
Evet İngilizce uluslararası bir dil ama bilen ve öğrenen çok sayıda insan var. Önemli olan İngilizceye kıyasla daha az kullanılan ama önemi gittikçe artan başka diller öğrenmektir. Buna Çinceyi, Türkçeyi örnek gösterebiliriz. Türkiye’de Dokuz Eylül Üniversitesi bünyesinde kurulan çiçeği burnunda Türkçe öğretim merkezi DEDAM çok güzel bir poster hazırlamış 4 dilde. Posterde kullanılan motto şu: ( Less Common More Promising Turkish..) Türkçe olarak da şöyle ifade etmişler: (Geleceğin dili Türkçe) yani daha az yaygın ama daha değerli bir dil TÜRKÇE... Anlatabiliyor muyum, Çince gibi, Türkçe gibi dillerin günümüzde önemi gittikçe artıyor. Bu ülkelerin küreselleşmesi sonucu dünyadaki diğer ülkeleri etkilemeleri artıyor. dillerinin cazibesi ve popülaritesi de artıyor... İngilizce ise doyuma ulaşmış. Bu alanda bu dili bilen bir insanı istihdam etmeye kalksanız kum gibi çevrenizde bir sürü insan bulabilirsiniz. Ama Türkçe için durum böyle değildir. Eğer siz İngilizce yanında ek bir dil biliyorsanız (Türkçe, Çinçe, Rusça, İspanyolca gibi) öneminiz 2 kat daha artacaktır demek. Anlatmak istediğim budur. İşte çocukların da bu durumun farkında olmasına çalışmak gerekir. Mesela, ¹Avrupa’da hazırlanan dil programında küçük yaşta çocukların anadillerinin yanı sıra en az 2 yabancı dil öğrenmeleri teşvik edilmektedir.
Öğrenciye Türkçe’nin de gelecekte önemli dillerden biri olacağını ispatlamak için ülkedeki halihazırda bulunan Türk okulu ve ülkenin varsa diğer şehirlerindeki Türk okulları örnek verilebilir. Onlara şöyle denilebilir: Kaç tane yabancı okulunuz var ülkede? Bakın Türk okulları da bunlardan biri diye... Çocuğun kafasına bir soru işareti yerleştirerek düşündürmek gerekir. Çocuk bunu düşünecektir. Bunlar çocuğa Türkçe öğretmenden önce onun alıcılarını açmak ve kafasını ve zihnini öğrenebilecek kıvama getirmek içindir.
Öğretmen bölgede başka kaç tane okulda ek dil öğretildiğini araştırabilir. Mesela benim bulunduğum Pasifik ülkesi Filipinlerde -bölgeden bölgeye değişmek kaidesyle- Bazı okullarda, Çin kökenli okullar (Çince) - İspanyol kökenli olanlar (İspanyolca) öğretiyor. Ülkenin zaten resmi dili İngilizce olduğu için herkes İngilizce biliyor. İngilizce dışında ek bir dil bilmek ayrıcalık. Hatta ülkenin bazı prestijli üniversitelerinde okurken ek dil bilmenizden dolayı burs dahi alabiliyorsunuz.
Yukarıda 3’lü kuralım içerisinde bir şeyden bahsettim. “Doğru zamanda doğru şeyleri öğrencilere öğretmeliyiz.“ Bunu açmalıyım. İlk derste çocuklara dilbilgisi öğreterek işe başlarsanız, Türkçe’den korkacak hatta 3 veya 4 haftadan sonra fena halde sıkılacaklardır. Böylece siz kendi ellerinizle Türkçe dersini onlara kabus yapmış olacaksınız. Bundan emin olabilirsiniz. Sabit tecrübe konuşuyor :) Bu yüzden ilk başta çocuklara kalıp ifadeler (expressions) öğretilmelidir. Bunlar da rasgele olmamalı. Kategorilendirerek kullanım alanına göre hazırlamalıyız. Mesela ilk başta çok sık ve o an okul içerisinde kullanacakları ifadelerden başlamalıyız. Örnek vermek istiyorum. Aşağıya bir göz atın: (Bunlar bir anda değil ara ara dağıtılarak verilmeli. Çocuğun sindirmesi ve kavraması önemlidir.)
Tanışma ifadeleri:
Merhaba
Adın ne? Adım......
Senin adın ne?
Tanıştığımıza memnun oldum.
Ben de memnun oldum.
Günaydın, iyi günler, iyi akşamlar, iyi geceler
Nasılsın? - İyiyim, yorgunum, üzgünüm, hastayım...
Nerelisin?
Kaç yaşındasın?
Sınıf içerisinde kullanılan ifadeler:
- Tahtayı sil
- Buraya gel
- Kapıyı aç
-Kapıyı kapat
- Kim yok?
-Buradayım / yok
- Sınıf başkanı kim? Vs....
(Hazırladığım ilişkisel ve kategorilendirilmiş ifadeleri indirmek için tıklayın.)
Dilset’in hazırladığı Ebru kitap seti 1 ve 2 bu baz alınarak hazırlanmıştır. Yeterli midir? Kesinlikle hayır ve çok eksikleri vardır. Ama ana dili Türkçe olmayan ve Türkçe’nin 2. Derecede konuşulmadığı bir ülke için bu kitap seti iyi bir seçimdir.
Doğru zamanda doğru şeyleri öğretmek... Çocuklar kalıp ifadeleri öğrendikçe hemen çevrelerinde kullanmaya başlayacaklardır. Tabi bu ifadeler de çevrelerinde kullanılması gereken doğru kalıp ifadeler olmalıdır. Birisine “teşekkür etme” gibi ve birinin ona teşekkür etmesinden sonra rica ederim demesi gibi. Yemek esnasında “afiyet olsun” demesinden hasta birine “geçmiş olsun” demeye kadar... Bir şey isterken “x istiyorum.” ,“Var mı?” gibi, “yok veya yok mu?“ gibi ifadelerin öncelikli öğretip çocukların çevresinde gördüğü az sayıda Türkle iletişim kurma zevkine varmalarını sağlamalıyız. Bunu çocuk tattığında işte o zaman dili sevecek ve yavaş yavaş Türkçe öğrenimi ile ilgilenmeye başlayacaktır. Belli bir müddetten sonra Türkçesini daha da geliştirmeye ve uygulama yapmaya başlayacaktır. Mesela internette Türk arkadaşlar arayarak işe başlayabilir… (Gözlemleyin bakalım olacak mı böyle bir öğrenciniz)
Tabi kalıp ifadeleri öğrenmekle Türkçe tam olarak temel düzeyde öğrenilemez. İşte çocuklar artık ufaktan iletişim kurmaya ve konuşmaya başladıklarında yavaştan dilbilgisi de öğretmeye başlayabiliriz. Bunlar da temel ve basit düzeyde olmalıdır. Bunu da “Dilbilgisi yabancılara nasıl öğretilmelidir?“ gibi bir başlık altında ayrı bir yazımda fikirlerimi yazmak istiyorum. İşte burada hedef önemlidir. Türkçe’yi hangi düzeyde karşıya öğreteceğiz. Yabancı bir ülkede olduğumuz için tabi ki temel düzey olacaktır. Bu yüzden fazla sıkmaya gerek yoktur. Çocukta oluşturacağımız ilgi onun kendi kendini Türkçe dilinde geliştirmesini sağlayacaktır. Yani çocuk kendi araştırarak, sorular sorarak ve kendi başına çalışarak(self study) işi devam ettirecektir. Böyle öğrencilerim olmuştur. Çok güzel de kendilerini geliştirmişlerdir. Sonradan bu tip ilgili çocuklara “YÖS“ sınavına girmelerini önerebiliriz. Böylece Türkiye’de Türk üniversitelerinde okumalarına kapı aralamış oluruz. Nereden nereye değil mi? Bunlar olmaz diye düşünmeyin, çok güzel oluyor da. Şu an Türk okullarından mezun olan bir çok yabancı öğrenci YÖS sınavına girerek Türkiye’de Türk üniversitelerinde okumaktadır. Bunun istatistiksel rakamı araştırma konusu olabilir. Bununla ilgili araştırma yaptığımda en yakın zamanda sitemde yayınlayacağımı bilmenizi isterim.
İkinci senaryo:
Bir ülkede kurulmuş olan veya Türkiye’de bulunan bir dil öğretim merkezinde çalışıyorsunuz. Amacımız merkezimize kaydolan öğrencilere Türkçe öğretmek.
Aslında bu ikinci senaryoda işimiz daha kolay. Neden? Dil öğrenmeye öğrenci kendisi geliyor. Yani belli bir amacı ve hedefi var. Kendi motivasyonunu sağlamış ki kaydolmuş ve öğrenmeye geliyor.
Bu durumda birinci senaryoda geçerli her şeyi ikinci senaryo içinde uygulayabiliriz. Daha etkili ve efektif olur. Ders sayısı fazla olacağı için daha fazla bir şeyler öğretmekte mümkün! Ama metod ve teknikler biraz sağlam ve öğrenciyi güdüleyici ve ilk günkü aşk ve şevkinden bir şey kaybettirmemesi gerekir...
Saygılar...
Ekrem TAHA
(1) Derya YAYLI, Yasemin BAYYURT (Ocak 2009), Yabancılara Tükçe Öğretimi, s183
Kaynak: Türkçe Odası
Birinci senaryo:
Farz edelim siz bir öğretmensiniz ve yurt dışında bir Türk kolejinde çalışıyorsunuz. Okulda bir çok öğrencinin dersine giriyor ve onlara Türkçe öğretmek zorundasınız.(Benim durumum gibi :-) ) Çocuklar Türkçe'ye de yabancı. Nasıl olacak durum? Şöyle bir yol izleyebilir miyiz: Çocuğun neden Türkçe öğreniyorum sorusuna kafasında mantıklı bir cevap vermesine yardım etmek! Bu da kolay değil. Bunu da başarmak öğretmenin sanatıdır. Birlikte irdelemeye devam edelim senaryomuzu. Bir yolunu bulacağız şimdi.
“Neden Türkçe?” sorusundan başlayalım. İlk başta çocuklar hevesli gözükse de biz sıktıkça ve bizim davranışımıza göre Türkçeye karşı tavır gösterecektir. (Bu bizim elimizde.)
Şimdi, yukarıdaki durumda öğretmen, yabancı ülkedeki öğrencilere Türkçe öğretmek için görevlendirilmiştir. Öğrenciler için Türkçe tanıdık değildir. Bu yüzden öğrenciler ilk başta bizim yaklaşımınıza göre ders hakkındaki tavırlarını belirleyeceklerdir. Pozitif veya negatif olarak. İşte bunu pozitif yönde başarmak öğretmenin elinde ve öğretmenin Türkçe öğretmedeki amacını doğru belirlemesinde gizlidir.
Bu nasıl olmalıdır? İlk önce öğrenci bizi sevecek. (Bu da ustalık istiyor. Her yiğidin harcı değil) Sonra neden Türkçe öğreniyorum sorusuna cevap verebilmeli. Üçüncü olarak ise doğru zamanda doğru şeyleri öğrencilere öğretmeliyiz. (Bunu yazının devamında açacağım.) Evet bu 3 lü kural benim Türkçe öğretmedeki olmazsa olmaz kuralımdır. Söylemesi kolay ama uygulamada bu iş çaba ve öz veri istiyor.
Teorinin detaylarına inelim:
İlk ders ve izlenim yeni Türkçe’yle tanışacak çocuklar için çok önemlidir. İlk dersten itibaren 2 veya 3 hafta (yeni bir dil öğrenmenin öneminin) tahşidatını yapalım. Türkçe değil, dikkat edin ek bir dil öğrenmenin tahşidatından bahsediyorum. Bu Çince olabilir, Rusça, İngilizce de olabilir. Maksat ana dili haricinde ekstra birden fazla dil öğrenmek...
(Bununla ilgili hazırladığım bir sunumu sizinle paylaşmak istiyorum. İndirmek için buraya tıklayın. [Sunum dili İngilizcedir.])
Bizim Türk okulu olarak orada bulunduğumuzu ve bu okulun bölgedeki prestijli okullardan biri olduğundan bahsedip bu okulda ek dil olarak Türkçe’nin öğretildiğinden bahsedelim. Bir zararı olmaz değil mi? (Yabancı ülkelerdeki tüm Türk kolejleri İngilizce yanında ek dil olarak Türkçe de öğretiyor.) Devam edelim... Ülkede veya bölgede başka kaç tane okulda İngilizce haricinde ekstra dil öğretildiğini onlara sorarak bunun üzerine ve önemine parmak basalım. Onların diğer okullardaki öğrencilere kıyasla farklı ve imtiyazlı bir durumda olduğunun farkındalığına vardırıp bu fırsatı değerlendirmelerini ve gelecekte de bundan sonuna kadar istifade etmelerini anlatalım. Bunları yapsak ne kaybederiz ? Hiç bir şey…
Evet İngilizce uluslararası bir dil ama bilen ve öğrenen çok sayıda insan var. Önemli olan İngilizceye kıyasla daha az kullanılan ama önemi gittikçe artan başka diller öğrenmektir. Buna Çinceyi, Türkçeyi örnek gösterebiliriz. Türkiye’de Dokuz Eylül Üniversitesi bünyesinde kurulan çiçeği burnunda Türkçe öğretim merkezi DEDAM çok güzel bir poster hazırlamış 4 dilde. Posterde kullanılan motto şu: ( Less Common More Promising Turkish..) Türkçe olarak da şöyle ifade etmişler: (Geleceğin dili Türkçe) yani daha az yaygın ama daha değerli bir dil TÜRKÇE... Anlatabiliyor muyum, Çince gibi, Türkçe gibi dillerin günümüzde önemi gittikçe artıyor. Bu ülkelerin küreselleşmesi sonucu dünyadaki diğer ülkeleri etkilemeleri artıyor. dillerinin cazibesi ve popülaritesi de artıyor... İngilizce ise doyuma ulaşmış. Bu alanda bu dili bilen bir insanı istihdam etmeye kalksanız kum gibi çevrenizde bir sürü insan bulabilirsiniz. Ama Türkçe için durum böyle değildir. Eğer siz İngilizce yanında ek bir dil biliyorsanız (Türkçe, Çinçe, Rusça, İspanyolca gibi) öneminiz 2 kat daha artacaktır demek. Anlatmak istediğim budur. İşte çocukların da bu durumun farkında olmasına çalışmak gerekir. Mesela, ¹Avrupa’da hazırlanan dil programında küçük yaşta çocukların anadillerinin yanı sıra en az 2 yabancı dil öğrenmeleri teşvik edilmektedir.
Öğrenciye Türkçe’nin de gelecekte önemli dillerden biri olacağını ispatlamak için ülkedeki halihazırda bulunan Türk okulu ve ülkenin varsa diğer şehirlerindeki Türk okulları örnek verilebilir. Onlara şöyle denilebilir: Kaç tane yabancı okulunuz var ülkede? Bakın Türk okulları da bunlardan biri diye... Çocuğun kafasına bir soru işareti yerleştirerek düşündürmek gerekir. Çocuk bunu düşünecektir. Bunlar çocuğa Türkçe öğretmenden önce onun alıcılarını açmak ve kafasını ve zihnini öğrenebilecek kıvama getirmek içindir.
Öğretmen bölgede başka kaç tane okulda ek dil öğretildiğini araştırabilir. Mesela benim bulunduğum Pasifik ülkesi Filipinlerde -bölgeden bölgeye değişmek kaidesyle- Bazı okullarda, Çin kökenli okullar (Çince) - İspanyol kökenli olanlar (İspanyolca) öğretiyor. Ülkenin zaten resmi dili İngilizce olduğu için herkes İngilizce biliyor. İngilizce dışında ek bir dil bilmek ayrıcalık. Hatta ülkenin bazı prestijli üniversitelerinde okurken ek dil bilmenizden dolayı burs dahi alabiliyorsunuz.
Yukarıda 3’lü kuralım içerisinde bir şeyden bahsettim. “Doğru zamanda doğru şeyleri öğrencilere öğretmeliyiz.“ Bunu açmalıyım. İlk derste çocuklara dilbilgisi öğreterek işe başlarsanız, Türkçe’den korkacak hatta 3 veya 4 haftadan sonra fena halde sıkılacaklardır. Böylece siz kendi ellerinizle Türkçe dersini onlara kabus yapmış olacaksınız. Bundan emin olabilirsiniz. Sabit tecrübe konuşuyor :) Bu yüzden ilk başta çocuklara kalıp ifadeler (expressions) öğretilmelidir. Bunlar da rasgele olmamalı. Kategorilendirerek kullanım alanına göre hazırlamalıyız. Mesela ilk başta çok sık ve o an okul içerisinde kullanacakları ifadelerden başlamalıyız. Örnek vermek istiyorum. Aşağıya bir göz atın: (Bunlar bir anda değil ara ara dağıtılarak verilmeli. Çocuğun sindirmesi ve kavraması önemlidir.)
Tanışma ifadeleri:
Merhaba
Adın ne? Adım......
Senin adın ne?
Tanıştığımıza memnun oldum.
Ben de memnun oldum.
Günaydın, iyi günler, iyi akşamlar, iyi geceler
Nasılsın? - İyiyim, yorgunum, üzgünüm, hastayım...
Nerelisin?
Kaç yaşındasın?
Sınıf içerisinde kullanılan ifadeler:
- Tahtayı sil
- Buraya gel
- Kapıyı aç
-Kapıyı kapat
- Kim yok?
-Buradayım / yok
- Sınıf başkanı kim? Vs....
(Hazırladığım ilişkisel ve kategorilendirilmiş ifadeleri indirmek için tıklayın.)
Dilset’in hazırladığı Ebru kitap seti 1 ve 2 bu baz alınarak hazırlanmıştır. Yeterli midir? Kesinlikle hayır ve çok eksikleri vardır. Ama ana dili Türkçe olmayan ve Türkçe’nin 2. Derecede konuşulmadığı bir ülke için bu kitap seti iyi bir seçimdir.
Doğru zamanda doğru şeyleri öğretmek... Çocuklar kalıp ifadeleri öğrendikçe hemen çevrelerinde kullanmaya başlayacaklardır. Tabi bu ifadeler de çevrelerinde kullanılması gereken doğru kalıp ifadeler olmalıdır. Birisine “teşekkür etme” gibi ve birinin ona teşekkür etmesinden sonra rica ederim demesi gibi. Yemek esnasında “afiyet olsun” demesinden hasta birine “geçmiş olsun” demeye kadar... Bir şey isterken “x istiyorum.” ,“Var mı?” gibi, “yok veya yok mu?“ gibi ifadelerin öncelikli öğretip çocukların çevresinde gördüğü az sayıda Türkle iletişim kurma zevkine varmalarını sağlamalıyız. Bunu çocuk tattığında işte o zaman dili sevecek ve yavaş yavaş Türkçe öğrenimi ile ilgilenmeye başlayacaktır. Belli bir müddetten sonra Türkçesini daha da geliştirmeye ve uygulama yapmaya başlayacaktır. Mesela internette Türk arkadaşlar arayarak işe başlayabilir… (Gözlemleyin bakalım olacak mı böyle bir öğrenciniz)
Tabi kalıp ifadeleri öğrenmekle Türkçe tam olarak temel düzeyde öğrenilemez. İşte çocuklar artık ufaktan iletişim kurmaya ve konuşmaya başladıklarında yavaştan dilbilgisi de öğretmeye başlayabiliriz. Bunlar da temel ve basit düzeyde olmalıdır. Bunu da “Dilbilgisi yabancılara nasıl öğretilmelidir?“ gibi bir başlık altında ayrı bir yazımda fikirlerimi yazmak istiyorum. İşte burada hedef önemlidir. Türkçe’yi hangi düzeyde karşıya öğreteceğiz. Yabancı bir ülkede olduğumuz için tabi ki temel düzey olacaktır. Bu yüzden fazla sıkmaya gerek yoktur. Çocukta oluşturacağımız ilgi onun kendi kendini Türkçe dilinde geliştirmesini sağlayacaktır. Yani çocuk kendi araştırarak, sorular sorarak ve kendi başına çalışarak(self study) işi devam ettirecektir. Böyle öğrencilerim olmuştur. Çok güzel de kendilerini geliştirmişlerdir. Sonradan bu tip ilgili çocuklara “YÖS“ sınavına girmelerini önerebiliriz. Böylece Türkiye’de Türk üniversitelerinde okumalarına kapı aralamış oluruz. Nereden nereye değil mi? Bunlar olmaz diye düşünmeyin, çok güzel oluyor da. Şu an Türk okullarından mezun olan bir çok yabancı öğrenci YÖS sınavına girerek Türkiye’de Türk üniversitelerinde okumaktadır. Bunun istatistiksel rakamı araştırma konusu olabilir. Bununla ilgili araştırma yaptığımda en yakın zamanda sitemde yayınlayacağımı bilmenizi isterim.
İkinci senaryo:
Bir ülkede kurulmuş olan veya Türkiye’de bulunan bir dil öğretim merkezinde çalışıyorsunuz. Amacımız merkezimize kaydolan öğrencilere Türkçe öğretmek.
Aslında bu ikinci senaryoda işimiz daha kolay. Neden? Dil öğrenmeye öğrenci kendisi geliyor. Yani belli bir amacı ve hedefi var. Kendi motivasyonunu sağlamış ki kaydolmuş ve öğrenmeye geliyor.
Bu durumda birinci senaryoda geçerli her şeyi ikinci senaryo içinde uygulayabiliriz. Daha etkili ve efektif olur. Ders sayısı fazla olacağı için daha fazla bir şeyler öğretmekte mümkün! Ama metod ve teknikler biraz sağlam ve öğrenciyi güdüleyici ve ilk günkü aşk ve şevkinden bir şey kaybettirmemesi gerekir...
Saygılar...
Ekrem TAHA
(1) Derya YAYLI, Yasemin BAYYURT (Ocak 2009), Yabancılara Tükçe Öğretimi, s183
Kaynak: Türkçe Odası
RSS beslemesi, bu iletideki yorumlar için