Nasreddin Hoca, kırda (Насреддин Ходжа в степи; kır — степь, поле) sesinin yettiğince bağırarak (крича, на сколько хватит сил: «его голоса на сколько хватит»; yetmek — хватать, быть достаточным) ezan okuyor (читает эзан /молитву/) ve olanca hızıyla (и с максимально возможной скоростью; hız — скорость) koşuyormuş (бежит; koşmak).
Bu durumu gören (увидившие это /положение/; durum — положение, ситуация, görmek — видеть) birkaç kişi (несколько человек), Hoca'ya bir şey olduğunu düşünerek (думая, что с Ходжой что-то случилось; düşünmek — думать) yanına yaklaşıp (подойдя к нему: «к его боку»; yan — бок, сторона, yaklaşmak — приближаться) sormuşlar (спросили; sormak):
— Ne oldu sana (что с тобой /случилось/) Hoca efendi? Bu ne iştir (что это такое; iş — дело)?
Hoca, koşmasını sürdürerek (продолжая бежать; koşma — бег, беганье, sürdürmek — продолжать):
— Sesimin nerelere kadar gittiğini merak ettim de... (Да стало мне интересно, как далеко распространяется мой голос; ses — голос, kadar — до, merak etmek — /за/интересоваться, волноваться) Onun için (поэтому) arkasından koşuyorum! (бегаю за ним; koşmak) demiş (сказал; demek).
Nerelere kadar...
Bu durumu gören birkaç kişi, Hoca'ya bir şey olduğunu düşünerek yanına yaklaşıp sormuşlar:
— Ne oldu sana Hoca efendi? Bu ne iştir?
Hoca, koşmasını sürdürerek:
— Sesimin nerelere kadar gittiğini merak ettim de... Onun için arkasından koşuyorum! demiş.